Hoş Geldiniz
CLick FoRuM

Join the forum, it's quick and easy

Hoş Geldiniz
CLick FoRuM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Simetri

    heavenskhan
    heavenskhan


    Mesaj Sayısı : 120
    İtibar : 0
    Kayıt tarihi : 31/05/10
    Yaş : 32
    Nerden : Adapazarı

    Simetri Empty Simetri

    Mesaj tarafından heavenskhan Salı Haz. 01, 2010 9:00 pm

    [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

    Simetri, insan zihni için âdeta büyüleyicidir. Tabiattaki simetrik
    nesnelere, Güneş ve gezegenler gibi neredeyse kusursuz simetrik
    kürelere, kar tanecikleri gibi simetrik kristallere -ki hiçbir kar
    tanesi birbirinin aynısı değildir-, hemen hemen simetrik olan çiçeklere
    bakmaktan hepimiz zevk alırız. Ancak, burada ele alınacak olan mevzu,
    tabiattaki nesnelerin simetrisi değil, tabiat kanunlarının simetrisidir.

    Bir cismin simetrik olup olmadığı kolayca anlaşılabilir; ama bir
    fizik kanunu nasıl simetrik olabilir? Fizikçiler, nesnelerdeki
    simetrinin uyandırdığı hisse benzer bir şeyi fizik kanunları için de
    hissederek ona, “Fizik Kanunlarında Simetri” ya da “Kanunların
    Simetrisi” adını vermişlerdir. Öyleyse simetri nedir? Meselâ kare hususî
    bir simetriye sahiptir. Onu 90 derece döndürürsek -sağ ya da sol fark
    etmez- yine aynı görünür.

    Alman matematikçi Hermann Weyl simetri için çok güzel bir tanım
    vermiştir: “Eğer bir nesne üzerinde bir şey yaptıktan sonra da nesne ilk
    hâlinde görünüyorsa, eğer nesnede bunu yapmaya imkân veren bir şey
    varsa, o nesneye simetrik denir.” İşte fizik kanunları da bu anlamda
    simetriktir.


    Simetrinin en basit örneği, “uzayda öteleme”dir (translation). Bunu bir
    misal üzerinde açıklarsak:
    Herhangi bir âlet veya bir deney yaparsanız ve sonra aynı âleti veya
    deneyi orada değil de burada, yalnızca bir yerden başka bir yere
    ötelenmiş olarak yaparsanız, ilk deneyde gerçekleşen sonuç, ötelenmiş
    deneyde de aynen elde edilir. Ama bu, gerçekte tam doğru değildir. Çünkü
    cihazı bulunduğunuz yerin 10 m soluna naklederseniz cihaz duvara
    çarpar ve işler zorlaşır. Demek ki, bir şeyi naklederken ona etki
    edecek her şeyi birlikte nakletmek gerekir. Meselâ sistemde bir sarkaç
    varsa ve onu 200.000 mil sağa doğru kaydırırsanız sistem doğru işlemez.
    Çünkü sistem, yerin çekim alanından uzaklaşmış olur. Sarkaç da yerin
    çekim alanıyla doğrudan ilgili olduğundan, sarkaç sistemi, ötelediğiniz
    yerde dünyadaki gibi çalışmaz, ancak sistemle beraber dünyayı da
    ötelerseniz işte o zaman sistemin davranışı etkilenmemiş olur. Demek ki
    uzayda ötelemede, fizik yasalarında simetrinin gerçekleşmesi için,
    sistemle beraber ona etki edecek her şeyi ötelememiz gerekiyor.

    Demek oluyor ki, ilk simetrimiz uzayda ötelemedir. İkincisini de
    “zamanda öteleme” veya “zamanda ertelemenin fark etmemesi” olarak
    nitelendirebiliriz. Meselâ bir gezegeni Güneş’in etrafında belirli bir
    yönde harekete geçirelim. Aynı gezegeni; iki saat sonra veya iki yıl
    sonra ya da iki yüz yıl sonra, yani farklı bir anda aynı şartlarda
    yeniden harekete geçirirsek tamamen aynı şekilde hareket edecektir.
    Çünkü çekim yasası, hızdan bahseder ama ölçüme başladığımız mutlak an
    hakkında bir şey söylemez.

    Aslında bu misalin tam olarak doğru olduğundan emin değiliz. Çünkü
    yerçekimi yasasının zamanla değişebilme ihtimali var. Bu ise, zaman
    ertelemesinin her zaman simetrik olmayacağı anlamına gelir. Çünkü
    milyarlarca yıl sonra çekim sabiti şimdikinden daha zayıf olacaksa,
    bizim deneysel Güneş ve gezegenimizin hareketlerinin milyarlarca yıl
    sonra aynı olacağı da doğru olamaz. Fakat bugün bilebildiğimiz kadarıyla
    zamanda bir erteleme hiçbir değişikliğe yol açmamaktadır ve
    simetriktir.

    Bir başka simetri kanunu da “uzayda dönme”, sabit dönmedir. Bir
    yerde kurulmuş bir donanım ile deneyler yaptıktan sonra yalnız
    eksenleri farklı yönde olan tam bir benzerini alırsak o da aynı şekilde
    çalışacaktır. Burada da yine alâkalı olan her şeyi döndürmemiz
    gerekir. Sözkonusu olan sarkaçlı bir duvar saati ise ve saati yatay
    olacak şekilde döndürürsek sarkaç, kabininin duvarına dayanacak ve saat
    işlemeyecektir. Ama Dünya’yı da o istikamette döndürürseniz -ki o
    zaten dönmektedir- saat işlemeye devam edecektir.

    Bu “döndürme imkânının matematiksel ifadesi oldukça ilginçtir.
    Belirli bir durumda ne olup bittiğini anlatırken veya bir şeyin nerede
    olduğunu belirtmek için sayılar kullanırız. Bunlar, bir noktanın
    koordinatları olarak adlandırılır. Meselâ, önümdeki uzaklığa x diyelim, y
    de solumdaki uzaklık olsun. O zaman bir cismin yerini, önden ne kadar,
    soldan ne kadar uzaklıkta olduğunu söyleyerek belirtebilirim. Döndürme
    konusunda matematiksel yaklaşım şöyledir (Şekil A): Bahsettiğimiz
    yöntemle x ve y koordinatlarını vererek bu noktanın konumunu saptarsak,
    başka yönden bakan bir başkası da aynı şekilde fakat kendi konumuna
    göre aynı noktanın konumunu x’ ve y’ olarak tanımlayacaktır. O hâlde
    bizim x’ koordinatımızın öteki kişi tarafından hesaplanan iki
    koordinatın bir karışımı olduğunu anlayabilirsiniz. Dönümün bağlantısı;
    x için x’ ve y’, y için y’ ve x’ karışımı bir ifade olacaktır.
    Kanunlar o şekilde yazılmalıdır ki, böyle bir karışım yapıp
    denklemlerde yerine koyduğumuzda denklemlerin şekli değişmesin. İşte
    simetrinin matematiksel ifade yolu budur. Denklemleri bazı harflerle
    yazarsanız; harfleri x ve y yerine farklı bir x olan x’ ve farklı bir y
    olan y’ ile değiştirme yöntemi, yani x ve y cinsinden formüller
    vardır. O zaman denklemlerin görünümü aynıdır, yalnızca harflerin
    üzerinde (‘) işareti vardır. Bu, öbür kişinin o şeyi benim gördüğüm
    şekilde, yalnızca öbür tarafa çevrilmiş olarak gördüğü mânâsına gelir.

    Şimdi de fizik kanunlarının simetrik olmadığı misallere göz atalım:
    Simetrik olmayan ilk fizik kanunumuz, “Ölçek Değişimi”dir. Arada sırada
    gazetelerde veya dergilerde maharetli birisinin kibrit çöpleriyle bir
    katedral yaptığını -birkaç katlı gotik bir katedral- okumuşsunuzdur.
    Neden kalın kütüklerden buna benzer büyük ve aynı şekilde süslü ve
    ayrıntılı katedraller yapmaya kalkışmıyoruz? Cevabı şu: Öyle bir şey
    yaparsak o denli yüksek ve ağır olur ki, çöker. İşte burada daha önceden
    bahsedilen önemli bir nokta var: İki şeyi kıyaslarken sistemdeki her
    şeyi değiştirmemiz gerekir. Kibrit çöpleri ile yapılan küçük katedral
    yer’e doğru çekilmektedir. Kütüklerden oluşan büyük katedral de daha
    büyük bir dünyaya doğru çekilmelidir. Yazık! Daha büyük bir dünya daha
    fazla çeker ve çöpler kırılır.

    Ölçek değiştirildiği zaman fizik kanunlarının değişmez olmadığını
    ilk keşfeden Galileo olmuştur. Galileo, kemik ve çubukların
    dayanıklılığını tartışırken daha büyük bir hayvan için -iki katı
    eninde, boyunda ve kalınlığında diyelim- daha büyük bir kemik
    gerektiğini söyledi. Ağırlığın sekiz kat olacağını ve sekiz kat daha
    dayanıklı bir kemiğe gerek olduğunu ileri sürdü. Çünkü bir kemiğin
    taşıyabileceği yük, onun kesitine bağlıdır; kemiği iki kat büyütürseniz
    kesit alanı dört kat artar ve ancak dört kat fazla bir ağırlık çeker.
    Ancak bazı fizik hâdiselerinde ölçek değiştirildiği zaman matematik
    modelde değişme olmamaktadır. Bu tip fiziksel hâdiseler için,
    ‘ölçekleme simetrisini kabul ediyor’ denmektedir.

    Simetrik olmayan fakat bir hayli ilginç olan bir fizik kanunu da
    “yansıma” problemidir. Diyelim ki bir saat yaptınız. Biraz ötede de
    birincisiyle aynı görüntüde olan başka bir saat yapınız (tıpkı sağ ve
    sol eldiven gibi). Birisinde bir yönde dönen yelkovan, diğerinde ters
    yönde dönüyor. İkisini de aynı anda kurup bırakırsanız acaba hep
    birbirleriyle uyumlu çalışırlar mı? Bu konudaki cevaplarınız müspet
    yönde olacaktır. Eğer saatler yerçekimiyle çalışsaydı, aynı uyumda
    çalışmaya devam ederlerdi. Elektrik veya manyetik alanla çalışsalar yine
    aynı olurdu. Saatlerin çalışması için nükleer bir reaksiyon gerekseydi
    yine bir değişiklik olmazdı. Fakat değişiklik yapan bir şey vardır;
    bunu şöyle açıklayabiliriz:

    Polarize bir ışığı sudan geçirerek, sudaki şeker yoğunluğu
    saptanabilmektedir. Suya, ışığı ancak belirli bir eksende geçiren bir
    parça polaroid koyarsanız, ışığın giderek derinleşen şekerli sudan
    geçmesini sağlamak için, öbür uçtaki polaroid maddeyi giderek daha fazla
    sağa çevirmemiz gerekir. Sudan geçen ışığı öbür yöne çevirirsek dönme
    yine sağa doğru olacaktır. Saatlerde şekerli su ve ışık kullanabiliriz.
    Bir su tankımız olduğunu ve ondan ışık geçirdiğimizi farzedelim.
    İkinci polaroid parçasını da ışığın ancak geçmesini sağlayacak kadar
    döndürdüğümüzü düşünelim. Sonra ikinci saatimiz için ışığın sola doğru
    dönmesi umuduyla, birinciye tekabül eden düzeni kuralım. Ama ışık sola
    dönmeyecek, yine sağa dönecek ve sudan geçmeyecektir. Demek ki şekerli
    su kullanarak iki saati farklı yapabiliyoruz.

    Fizik kanunlarının sağda ve solda hep aynı olup olmadıkları sorusunu
    daha iyi tecrübe etmek için meseleyi şu şekilde ele alabiliriz:

    Mars’ta yaşayan birisiyle telefon bağlantısı kurduğunuzu ve ona
    dünyadaki nesneleri izah etmek istediğinizi farzedelim. İlk olarak
    kelimeleri anlatmak için işe sayı kavramından başlayabilirsiniz:
    ‘Tik=bir, tik tik=iki, tik tik tik=üç,…vs.’ Böylece Marslı kısa sürede
    sayı kavramını anlayacaktır. Sonra sırasıyla atomların ağırlıklarını ve
    orantılı ağırlıkları temsil eden bütün sayı dizilerini söylersiniz;
    “Hidrojen:1,008, (ardından) Döteryum, Helyum, vs” diye devam edersiniz.
    Marslı bu sayılara bir süre baktıktan sonra, matematiksel oranların
    elementlerin ağırlıklarının oranlarıyla aynı olduğunu fark ederek, bu
    isimlerin elementlerin isimleri olduğunu anlayacaktır.

    Bu yöntemle onunla ortak bir dil oluşturabilirsiniz, fakat size
    “sizlerin nasıl göründüğünüzü merak ediyoruz” dediğini varsayalım. Siz
    “yaklaşık altı ayak boyundayız” dediğinizde size “bir ayak ne
    büyüklüktedir?” diye sorar. Siz de “çok kolay; altı ayak, on yedi milyar
    hidrojen atomu kadar uzundur” dersiniz. Evet, bu bir şaka değil.
    Marslı ile aranızda müşterek bir ölçek olmadığına göre kendinizi ona bu
    şekilde anlatabilirsiniz. Marslı bize “içiniz neye benziyor?” diye
    sorduğunda ona kalbi anlatır ve “şimdi kalbi hafifçe sol tarafa koy”
    deriz. Ama maalesef Marslı solun ne taraf olduğunu bilmiyor. Bunu da şu
    misalle açıklayabiliriz: Çekirdekteki yükün bir arttığı ve elektronun
    açığa çıktığı bir çok radyoaktif hâdise vardır. Meselâ, beta bozunması
    (desintegration). Burada ilginç olan şudur; elektronlar çıkarken kendi
    çevrelerinde dönerler. Bu dönmeyi ölçerseniz yönünün sol tarafa doğru
    (arkadan bakıldığında) olduğunu görürsünüz. Bunu da Marslıya “Dinle;
    radyoaktif bir madde, bir nötron al ve beta bozunması sonucu ortaya
    çıkan elektrona bak. Eğer elektron çıkarken yukarıya doğru gidiyorsa,
    onun dönme yönünü sapta. Bu elektron sırtından giriyor olsaydı dönme
    yönü sola doğru olurdu. Bu, solu tanımlar. Kalp de oradadır” şeklinde
    açıklayabiliriz. Solu ve sağı bu şekilde ayırdetme imkânı vardır.

    Simetriler konusunda akla gelen başka bir soru da “her parçacık için
    antiparçacık vardır; elektron için bu pozitrondur, proton için de
    antiproton. Acaba madde için bir antimadde var mıdır?” sorusudur. Bu,
    ilke olarak uygundur. Çünkü antimaddedeki her atom, maddede olan
    atomların antiparçacıklarından oluşur. Meselâ Hidrojen atomu bir
    elektron ve bir protondan oluşmaktadır. Elektrik yükü negatif olan bir
    antiproton ile elektrik yükü pozitif olan bir pozitronu birleştirirsek
    antihidrojen atomu oluşur. Böyle bir şey gerçekte yapılmış değil, ancak
    ilke olarak her madde için antimadde yapılabileceği düşünülür. Peki
    antimadde, madde gibi mi davranır? Bildiğimiz kadarıyla evet. Çünkü
    simetri kanunların biri de antimadde ile yaptığımız bir şeyin madde ile
    yapılan aynı şeyle aynı yolda davranacağı şeklindedir. Ancak bunlar bir
    araya gelirlerse kıvılcımlar çıkararak birbirlerini yok ederler.

    Bu hâdiseyle Marslı arasında bir bağlantı kurabiliriz. Eğer Marslı
    antimaddeden yapılmışsa onun elektronları pozitron olacağından ve ters
    yönde döneceklerinden Marslı, kalbi sağ tarafa koyacaktır. Şimdi de
    Marslı ile yüz yüze görüşme imkânımız olduğunu farzedelim. Ona doğru
    yürüyüp sağ elinizi uzattığınızda, o da sağ elini uzatırsa her şey
    yolunda. Ama eğer sol elini uzatırsa dikkat edin, birbirinizi yok
    edeceksiniz!!!

    Sağ ile solu ayırdedebilmeyi beta bozunmasıyla
    gerçekleştirebiliyoruz. Bu da doğada sağ ile solun % 99,99 olasılıkla
    birbirinden ayırdedilemeyeceği demek oluyor. Ancak bu, aynı zamanda
    tamamen farklı tepetaklak, küçücük bir şeyin, küçücük bir olgunun
    varolduğu anlamına geliyor.

    İşte bu, henüz hiç kimsenin en ufak bir fikir yürütemediği akıl
    ermez bir sırdır…

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 11:28 pm