[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden
neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Tarihler 1890’lı yıllara
ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice
etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş
alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu
oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu
onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var
ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için
cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak
olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere
yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi.
Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu
futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin
ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan
bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta
Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava
durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye
yöneltmekteydi.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği
personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894
yılında İzmir’de “Football Club Smyrne”nin kurulması ile birlikte
İstanbul – İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu. İzmir’de futbolun
öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a
yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun
oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi
bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını
gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk
kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında
toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde
İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını
Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor ve her akşamüstü kalabalık izleyici
kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini
çekmişti ki “Football Association” takımı, iki yıl içerisinde “İzmir
Karması” ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde,
mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek
kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top
koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden
mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip
oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk
gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve
hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden,
deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat
Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen
topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona
ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve
jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla
bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol
Kulübü)‘nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile
Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha
ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün
Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki
öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy
Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında
toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla
FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında
gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile
faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında
geçebilmişti.
Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir
bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (şimdiki
stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde muntazaman
toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de değiştirerek Kadıköy
Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını
yapıyorlardı.
İstibdat ; bir başka değişle o dönemki mevcut “mutlak hakimiyet”
rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını
Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan)
Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor
Kulübü’nü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden
bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri “Black Stocking F.C./Siyah
Çoraplılar Futbol Kulübü” olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim
değiştirerek kurmak istedikleri “Kadıköy Futbol Kulübü” olsun, sarayca
engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin
yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluşmasına sebep olacak, Türk
sporunun kulüpler yolundaki gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek,
yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin “yabancı egemenliği ve
anlayışı” ile atılması neticesini doğuracaktı.
Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen
kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile
Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden
oluşan “Cadıkeuy Football Club“; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol
takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu. Bunu, 1903
senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup”, 1904
senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı”nı
kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene” nin de
aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig
organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi
sonbaharında “Constantinople Football Liege” ( İstanbul Futbol Ligi )
adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu.
Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını
gösterdiği günler… Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının
baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında.
Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde koşturanlarla
uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür
oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz
gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır
oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış.
Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, o ilk
yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde
eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki
rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak
“Beşiktaş” ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir
futbol kulübü olarak “Galatasaray”, kuruluş faaliyetlerini İstanbul
yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem
için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra…
İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü
gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra
Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat
Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü
edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey,
Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık katında
yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını
atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin
zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün
kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah
Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de
kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.
Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün
adını oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe
yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden,
formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli
müjdecisi papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden
yani sarı ile beyazdan alacaklardı.
Ertesi gün “Baker Mağazası”ndan forma kumaşları alınıyor, Fener
armalı kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin
güya Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James
Lafontaine ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet
alınıyordu. Artık kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve
formaları seçilmiş, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil
ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda
da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver (Yetiker) Bey
üstleniyordu.
Kadıköy’ündeki Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında
oynanan bir futbol maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi
talebelerinden oluşan bir grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve
koyun karşı kıyısında randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne
geçiyorlardı. Nuri zade Ziya (Songülen) Bey ve Ayetullah Bey ile Sami
Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli
lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe
öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli gençler, burada daha evvel gelmiş
olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi
Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan,
Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi)
Bey’ler ile buluşuyorlardı.
Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını
teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den
getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları,
lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile,
Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa
zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında
toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu,
olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri –
Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde ya da Asaf –
Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin ,
Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu.
Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black
Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü
yaptığı gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda
kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan
gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi. Ama
ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi
kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir
başka deyişle; Black Stocking F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan
Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, “Fenerbahçe Spor Kulübü”nün kuruluşu
yolunda “amaç karşısında birer araçtı“. Israrla tekrar ettiğimiz bu
durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük
değişikliği ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran
Beşiktaş Kulübü’nün (Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleştirdiği
gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de
yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiş
gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu yıl 1899’dur.
Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben,
yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece,
Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni
kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre
kuruluşu resmen tescil olunan ilk Türk kulübü olmak şerefi
kazandırılıyordu. Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise; 1) Ziya
(Songülen), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip (Okaner), 4) Galip
(Kulaksızoğlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf (Beşpınar) şeklinde
başlıyor ve olası diğer üyelikler de; 7)Enver (Yetiker), Şevkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10)
Hamit Hüsnü (Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),… isimleriyle devam ederek
sıralanıyordu.
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek
kurma serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı
çığ gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908
senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini
alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise,
İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle de
o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir
lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.
Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü,
sarı beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş,
1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan
sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5
derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki
ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani
(Galatasaray Lisesi) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt
takımı maçı şeklinde başlamış ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki
İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı
arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya
çıkması sonucunu doğurmuştu.
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan
beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp
mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde
bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa
sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede
maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği (bugünkü)
amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere
kadar da ulaştı. İşte “sarı ve lacivert” ağırlık içinde olmak üzere 5
renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı; “FENERBAHÇE SPOR
KULUBÜ 1907″ yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik
ifadesiydi. Kırmızı fon ise safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi
ve bağlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte,
ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp
şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert
renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini
sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının
gerekli olduğunu açıklamaktaydı. Böylece “milli renkler arasında doğan
Fenerbahçe”nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi
üyelerce de kabul gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine
yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez
1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki
eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki
yapmayacak ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli
muhafaza ederek gelmiştir.
FENERBAHÇE’NİN KAZANDIĞI KUPALAR
17 kez Birinci & Süper Lig
4 kez Türkiye Kupası
2 kez ****** Kupası
6 kez Cumhurbaşkanlığı Kupası
8 kez Başbakanlık Kupası
2 kez TSYD Kupası
4 kez Donanma Kupası
3 kez Türkiye Futbol Şampiyonası
16 kez İstanbul Ligi
6 kez Milli Küme
4 kez İstanbul Şildi
1 kez İstanbul Kupası
1 kez Spor-Toto Kupası