BELLEK
Bellek hafıza olarak da bilinir, insanın
geçmiş deneyim ve bilgilerizihinde tutma ve anımsama yetisi.
Anımsama ve karşıtı olan unutma, normal olarak uyum sağlayıcı
işlevlerdir. Anımsama olmaksızın öğrenme, düşünme ve usa vurmak
olanaksızdır. Öte yandan, unutmanın da birçok işlevi vardır. Anıların
zamanla zayıflama eğilimine dayanan bir zaman kavramı oluşturma,
eskiden öğrenilenlerin yitimi ya da bastırımı sonucu yeni
öğrenilenlere uyum sağlama ve üzücü anıların yarattığı bunaltıdan
kurtulma bunlar arasında sayılabilir.
BELLEĞİN DOĞASI
Çağdaş dönemde psikologlar, anımsama
konusundaki kritik sorunların, genellikle olay ve deneyimlerin eski
biçimleriyle ya da bunlara eşdeğer tutulan işaret ve simgeler
aracılığıtla zihinde sakklamasını sağlayan fizyolojik mekanizmalarla
ilgili olduğunu varsaymışlardır. Bu nedenle bellek, genellikle eski
olayı aslına uygun biçimde üretebildiği ölçüde yetkin sayılır.
Araştırmacılar çoğunlukla, merkez sinir sistemi olan bir canlının
davranışını etkileyen herhangi bir şeyin onda ya da vir dizi iz
bıraktığı görüşündedirler. Bu izlerin uyarılmasıyla oluşumlarına olay
ya da deneyimler kuramsal olarak anımsanabilir. Anımsamayı inceleyen
deneysel psikoloji izlerin sürekliliği ve bu sürenin uzunluğu için
gerekli ve yeterli koşulları belirleyebilecek yöntemleri ortaya
çıkarmaya çalışmaktadır.
BELLEKTE TUTMANIN ÖLÇÜMÜ
Eski bilgileri anımsama ve daha önce
karşılşılmış bir şeyi tanıma yeteneği, bellekte tutmanın iki
göstergesidir. Basit bir bellek testinde deneğe öğrenmesi için bir
liste verilir ve daha bu listeden anımsadığı maddeleri listedehi
sırayla ya da o sıradan bağımsız olarak belirtmesi istenir. Tanıma
testlerinde ise denekten, yeni bir listedeki maddelerden daha önce
incelediği listeden bunları seçmeisi istenir. Denek, önceden
belirlenmiş sayıda maddeyi anımsadığı ya da tanıdığı zaman listeyi
öğrenmiş sayılır. Bu durunda, bellekte tutma oranıyla, daha sonra
yapılan bir sınama testinde anımsanan miktar arasındaki fark, iki test
arasındaki süre içindeki unutma hızını belirler. Bellekte tutmanın
üçüncü bir göstergesi de, bir kez yapılmış bir işi sonradan daha çabuk
yapabilmektir. "Yeniden öğrenme" adı verilen bazı testler bellekte
tutmayı, deneklerin daha önce öğrenmiş oldukları bir işlemin yeniden
yapmamalarındaki randıman artışının bir işlevi olarak ölçer.Anımsama,
tanıma ve yeniden öğrenme testlerinin sonucunda ortaya çıkan bellekte
tutma oraları değişir.Örneğin, altı aylık bir aradan sonra belirli bir
işle ilgili hiçbir şey anımsamayan denek, daha önce öğrendiği bu işi,
ilk kez öğrenenlere göre istatistiksel açıdan anlamlı bir ölçüde daha
hızlı yapabilir.
BELLEKTE TUTMANIN ZAMANA BAĞLI YANI
Bazı araştırıcılar bilgiyi yalnızca
birkaç saniye tutabilen, kapasitesi çok sınırlı, kısa süreli bir
bellek ile kapasitesi ve bilgiyi tutma yeteneği görece sınırsız, uzun
süreli bellekten oluşan iki sistemli kuramlar geliştirmişlerdir.
Normal koşullarda insanlarda kısa süreli bellek işlevi, yaklaşık yei
ayrı birimle (örn. rasgele seçilmiş yedi harf ya da yedi olağan söxcük)
sınılanmıştır. insan telefon rehberinden bir telefon numarası öğrenip,
daha çevirirken unutabilir. Bilginin uzun süreli belleğe
yerleşmesinin tenileme ve kodlama gibi süreçlerle gerçekleşir gibi
görünmesi, kısa süreli bellekte tutmanın, bilgi girişiyle daha kalıcı
bellek arasında aracılık yaptığı izlenimi vermektedir.
Başka araştırmacılar ise, gözlenen
kapasite ve bellekte tutma farklarını değerlendirirken, kısa ve uzun
süreli bellek mekanizmaları arasında ayrım yapmazlar. Bu kuramcılar
tek bir belleğe işleme sistemi ileri sürerek, kıa süreli bellrk
olgusunu düşük öğrenme düzeyine bağlarlar.
Kuramcılar arasındaki bu tartışmayla
ilgili başka bulgular, beyinlerinde belirli bir hasarlanma olmadığı
bilinen insanlarla yapılan deneylerden kaynaklanmaktadır. bir
listedeki sözcüklerin teker teker incelenmesinden hemen sonraki
anımsamada, en kolay anımsanan sözcükler listenin başında (öncellik
etkisi), daha zor anımsananlar listenin sonunda (sonsallık etkisi) ve
en zor anımsananlar ise listenin ortasındadır. Anımsama listedeki son
sözcüğün sunulmasından hemen sonra başlatılırsa bu olgu tutarlı bir
biçimde görülür. Ama denek kısa bir süre meşgul edilerek, listeyi
belleğindeyinelemesi önlenirse, sonsallık etkisi hemen tümüyle ortadan
kalkabilir; liste sonundaki sözcükler ortadakilerden daha kolay
anımsanmaz. Öncellik etkisi temelde kalıcıyken, onbeş saniye gibi kısa
bir süre, sonsallık etkisinin tümüyle ortatdan kalkmasına yetebilir.
Bazı kuramcılar, sonsallık etkisinin ayrı, kısa süreli bir bellek
siteminden kaynaklandığını, öncellik etkisinin ise uzun süreli
sistemin ürünü olduğunu savunmuştur. Buna karşılık, aynı bulgular tek
bir bellek sistemiyle de açıklanabilir. Gene de, görece kalıcı anıların
belleğe işlenmesi süreçlerinin anlaşılmasına katkıları nedeniyle, çok
sistemli kuramlara duyulan ilgi artmaktadır.
KODLAMA
Belleğin fizyolojik ve davranışsal
temelleri üzerine yapılan araştırmalar, bilgiyi kodlama (belleğe
işlenebilir bir duruma dönüştürme), kodu çözme ve anımsama (anıyı
belleğe çağırma) mekanizmalarını açıklamaya çalışmıştır.
Araştırmaların bir bölümü, sinir sisteminde bir bellek izi
oluşturalecek nörokimyasal kodun tanımlanmasına yöneliktir.
Kodlama mekanizmalarının incelenmesinde
yaygın olarak başvurulan bir araştırma yöntemmi, sözvüklerin
niteliklerinin değerlendirilmesine dayalıdır. Belirli özellikleriyle
birbirleriyle ilintili (örn. işlev, yapı, dilbilgisi ya da ses
açısından benzer) sözcükler, bir arada ve birbirini izleyen listelerde
sunulur. Eğer ortak öellik önemliyse, kurasal olarak yewni bir
özellik ekleninceye değin anımsama performansında bir düşme olacaktır.
Performans yeni özelliğin eklenmesiyle düzelmezse, ilk kullanılan
ortak özelliğin, kodlama sürecinde önemli olmadığı varsayılır.
Bellek izlerinin tümünün, her biri
kod çözme ve anımsamaya ip ucu sağlayabilecek niteliklerin
kümelenmesiyle (örn. "kedİ","siyam","mavi göz") oluşturduğu düşünülür.
Anımsama olasılığı, öğrenme sırasındaki koşulların yeniden
yaratılabilmesi ölçüsünde artar. Bilgi kodlama herhangi bir nitelik ya
da çağrışıman yararlanılabilir, ama içlerinden bazısı daha çok
kullanılır. Örneğin hayvan, sebze ya da maden gibi kategorilerin
kullanılma olasılığı, dilbilgisi sınıflandırmalarınınkinden daha
yüksektir. Tanıma testlerinde yapılan yanlışlar, çoğu kez deneklerin
kendilerine sunulan bilgiyi nasıl kodlamış olabileceklerine ışık
tutar. Örneğin listede "çam" sözcüğü gösterilen bir denek, tanıma
testinde yanlış olarak "çan" sözcüğünü seçerse, fonetik bir kodlama
yaptığı düşünülür.
Bir ad ya da sözcüğün "dilin ucunda"
olması gibi yaygın bir deneyimin, özgül algısal niteliklere bağlı
olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, bir sözcüğün dilinin ucunda
olduğunu söyleyen kişiler, sözcüğün ilk harfiyle hece sayısının basit
tahminden beklenmeyecek doğrulukla belirleyebilmektedirler.
Anıların belleğe ne zaman
işlendiklerinin ve ne sıklıklsa bellekte yeniden canlandırıldıklarına
ilişkin bilginin de kodlandığını gösteren bulgular vardır. Ayrıca,
araştırmalar unutma hızının değişik nitelikler için farklı olduğunu
göstermiştir. Örneğin işitsel niteliklerin ağır bastığı anıların, bu
niteliğin önemsiz olduğu anılardan çabuk unutulduğu görülür.
UNUTMA
Geçmiş deneyimlere ilişkin anılar günlerce
yada aylarca canlandırılmazsa, bellek bunları unutma eğilimi gösterir;
unutmaya ilişkin her kuram bu temel gözlemi dikkate almak
zorundadır.Ayrıca,değişik bilgi türleri için farklı unutma hızlarının
varlığı da, göz önünde bulundurulması gereken ikincil olgular
arasındadır.
Zaman aşımı ile birlikte belleğin fizyolojik
temelinin de değişme eğilimi gösterdiği ileri sürülmüştür. Sinirsel
izin (beğindeki bellek izi ) kullanılmama sonucu giderek bozunduğu
yada açıklığını yitirdiği düşünülmektedir. Böyle bir kuram mantıklı
görünürse de, bu aşamada bırakılırsa, unutmaya ilişkin davranış
bulgularını sinir sistemi düzeyinde yeniden belirtmenin ötesine
geçmez. Belleğin bozunumunu yada zayıflamasını yalnızca zaman
aşımına bağlamak olanaklı görünmemektedir; bunun temelinde yatan
fiziksel sürecin de açıklanması gerekir. Belleğin nörokimyasal temeli
daha açık bir biçimde betimlenmediği sürece, bozunum yoluyla unuymaya
ilişkin kuramlar da gelişmeye açık olacaktır.
Davranış düzeyindeki unutma kuramlarından
önde gelen biri, geriye ve ileriye yönelik ketleme diye adlandırılan
bozucu etki (karışım ) oldusuna dayalıdır. Geriye yönelik ketlemede,
yeni öğrenilenler eskiden öğrenilmiş olanlar üzerinde bozucu etki
yapar ; ileriye yönelik ketlemede ise eski anılar yenilerin bellekte
tutulmasına karışır. Her iki olgu da öğrenme biçimlerinin
incelenmesinde genel bir önem taşımakla birlikte , insanlarla yapılan
araştırmaların çoğunda sözel öğrenme ele alınmıştır. Örneğin denekler
iki ayrı sözel listeyi ard arda öğrenirler. İkinci gün bazılarından
birinci , bazılarından da ikinci listeyi anımsamaları istenir. Yalnız
bir listedekileri öğrenen bir üçüncü gruptakilerden de (kontrol grubu )
bir sonra bu listeyi anımsamaları istenir. İki liste öğrenenlerin
hemen hemen hepsi, tek liste öğrenenlerden daha az madde animsarlar.
Kontrol grubundakilerin, iki listeyi öğrenip ilkini anımsayanlara göre
başarı oranı geriye yönelik ketlemenin
ölçüsüdür. Kontrol grubundakilerin , iki listeyi öğrenip ikinci
listeyi anımsayanlara göre başarı oranı ise ileriye yönelik ketlemenin
ölçüsüdür.
Unutmanın açıklanmasında bozucu etki
kuramı , davranışa ilşkin bulgularla desteklenmekle birlikte ,
sorunları vardır. Geçmişte öğrenilenlerle çelişkili yeni şeylerin
öğrenilmesinden sonra bu kuramın ön gördüğü unutmanın gözlenmemesi ,
özellikle psikopatolojik olaylarda görülen oldukça seçmeci unutma
olaylarının bu kuramla açıklanmaması ve benzer sorunlar ,
araştırmacıları bu konuda yeni bir kuram arayışına yöneltmiştir. Kısa
ve uzun süreli bellek arasındaki farkı vurgulayıp bilginin edinilmesine
ilişkin denetim süreçlerine ağırlık veren yorumlar , potansiyel olarak
bozucu etki kuramından daha geniş kapsamlıdır ; bu kurama destek
sağlıyan davranış bulgularını da açıklayabilir.
UNUTMA HIZI İLE
BAĞINTILI ETKENLER
Unutma hızını etkileyen koşullar yoğun
araştırmalara konu olmuşsa da tam bir açıklığa kavuşmamıştır. Unutma
hızı ile bağıntılı etkenlerin başında öğrenme düzeyi gelir. Öğrenme
düzeyi de yapılan alıştırmanın ( yinelemenin ) miktarı ile doğru
orantılıdır : Öğrenme düzeyi yükseldikçe unutma hızı yavaşlar.
Unutmaya direnmenin tartışmasız bir yoşu varsa bu, ilk öğrenme
düzeyini yüksek tutmaktır; öğrenme dönemlerinin bir araya kümelenmesi
durumunda sonouç daha da olumlu olmaktadır. Belirli aralıklarla yavaş
yavaş gerçekleştirilen öğrenmeden sonraki unutma , aynı bilgiyi kısa
bir dönemde yoğun olarak öğrenmeden sonraki unutmaya göre daha
yavaştır. Aralıklarla öğrenme yerine sınavdan hemen önce yoğun bir
öğrenmenin kısa bir süre için başarıya olanak tanıdığı , ama
öğrenilenlerin uzun süreli bellekte kalması açısından olumsuz sonuç
verdiği laboratuvar deneyleriyle de gösterilmiştir.
BELLEĞE YARDIMCI
SİSTEMLER
Bellek işlevine destek olmak amacıyla
yeni bilgiler eski anılara kodlanır. Bu amaçla kodlandırıldıklarında ,
kodlama yöntemlerine anımsama yöntemleri ya da teknikleri adı
verilir. Sözcüklerin bir tekerleme içinde öğrenilmesi , ezberlenecek
sayının , daha iyi anımsanmasını sağlayacak biçimde anlamlı
parçalara bölünmesi ya da öğrenilecek şeyler arasında imgesel bağlantı
kurulması gibi işlemler öğrenmeyi güçlendirip unutmayı yavaşlatacak
yöntemlerdendir. Bu yöntemlerin yaraları tartışmalı olmakla birlikte ,
sonuçta unutma hızının azaldığına ilişkin bulgular daha ağır
basmaktadır.
Öğrenme hızı üzerindeki etkanler ,
unutmayı etkieyenlerden ayrı tutulmalıdır. Değişik bilginin ( örn.
anlamlı ya da anlamsız sözcükler ) öğrenilme hızları farklı olmakla
birlikte , aynı düzeyde öğrenilmiş şeylerin unutulma hızlarında fark
görülmez. Genelde , öğrenme hızında çok büyük farklara yol açabilecek
etkenler , unutma hızını hemen hemen hiç etkilemez. (Bazı aykırı
bulgulara karşın anımsama yöntemleri bu kuralı bozabilir. )
KİŞİSEL FARKLILIKLAR
Deneysel bulgular , unutma hızı
konusunda insanlar arasında doğal farklılıklar olduğuna ilişkin yaygın
kanı ile çelişmektedir. Bu sezgisel kanının , kişiler arasındaki
kesin ve büyük öğrenme farlılıklarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır
; bazı insanlar başkalarından çok daha farklı öğrenebilirler.
Böylelikle , insanların aynı süre ya da aynı sayıda deneme ile elde
ettikleri öğrenme düzeyleri arasında çok büyük farklar olabilir. Bu
durumda , yalnızca ne derece iyi öğrendiklerine bakılarak, insanlar
arasındaki unutma farkları kestirilebilir. Bu da , öğrenme
yeteneklerine ilişkin denetlenmemiş farklar nedeniyle , kişilerin
unutma hızları konusundaki gelişi güzel değerlendirmelerin yersiz
olabileceğini güçlü bir biçimde gösterir.
BELLEK ANORMALLİKLERİ
Çok eski dönemlerden beri bilinen
bellek bozuklukları ilk tıp yapıtlarının çoğunda konu edinmiştir. Ama
bozuklukların incelenmesi ya da beyindeki aksamalarla açıklanmaya
çalışılması , tıp biliminin geliştiği 19. yy sonlarına rastlar.
Bellek bozukluklarının incelenmesindeki üç öncü , bu konunun , çeşitli
bilim dallarını ilgilendiren doğasını gösterir ; Fransız psikolog
Théodule Armand Ribot , Rus psikiyatri uzmanı Sergey Sergeyeviç
Korsakoff ve Fransız nöroloji uzmanı Pierre Sanet.
Bu öncülerin ortak katkıları şöyle
özetlenebilir : Bellek yitimi (amnezi ) beyinin işleyişine bağlı
olmakla birlikte , organik hasardan bağımsız olarak ortaya çıkabilir
(örn. histeriklerde ) ve bu olgunun bir bunama ile ( usa vurma
yeteneğinin yitimi ) ilgili olması gerekmez. Sigmund Freud'un da daha
sonra gösterdiği gibi , bellek yitimi gerçekte duygusal bunaltıdan da
kaynaklanabilir.
Beyin işlevlerindeki aksamanın en sık
rastlanan belirtilerinden biri olan bellek bozuklukları (bir sara
nöbetinden sonra olduğu gibi ) geçici ya da ( ciddi bir kafa
travmasından sonra olduğu gibi ) kalıcı olabilir. Belleğine yeni
bilgiler işleme yeteneğinde bir bozukluk bulunan kişide geleceğe
yönelik bellek yitimi var demektir. Eski sanılarla ilgili abartılmış
bir bellek yitimi ise geçmişe yönelik bellek yitimi ise geçmişe yönelik
bellek yitimi diye adlandırılır. Bu iki bellek bozukluğu bir arada
görülebilir , ama aralarında zorunlu bir bağ yoktur. En ağır bellek
yitimlerinde bile anlık (kısa süreli ) bellek aksamaz.; bu olgu bilim
adamlarının , yeni bilgilerin başlangıçta belleğe işlenip bir tepkiye
olanak sağlayacak kadar uzun bir süre anlaşılabildiğini
düşünmelerine neden olmuştur. Dolayısıyla kısa ve uzun süreli belleğe
işleme sistemlerini birbirinden ayıran birçok psikolog , bellek
sorunlarının bilginin bir sistemden ötekine geçişinde yattığını
düşünmektedir.
Bu öneri , belirli kısıtlamaların
ışığında değerlendirilmelidir. Korsakoff sendromlu ( usa vurma ya da
yargı yeteneği aynı kalmak koşulu ile , ileriye yönelik bellek yitimi
bulunan ) hastalar , yeni sözel bilginin zor anımsandığı durumlarda
bile el becerileri öğrenebilirler. Yattığı hastanenin adını
anımsayamayan , ama bir tahminde bulunması istendiğinde bir listeden
doğru yanıtı bulabilen hasta örneğinde olduğu gibi , gizli öğrenme bir
ölçüde olanaklıdır. Bu durumda sorunun belleğe işlenmiş bir şeyin
ortaya çıkmasını engelleyen seçmeci bir yetersizlikten kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. İstençli bir anımsamanın sonuçsuz kaldığı bu gibi
durumlarda , bir tanıma işlemi başarılı olabilir. Son olarak, gerek
normal , gerek anormal bellek insanı o anda güdümlendiren ilgi ve
amaçlardan güçlü bir biçimde etkilenmektedir. Hasar ya da hastalık
nedeniyle ilgi ve amaçların değişmesi sonucunda bir bellek yitiminin
ortaya çıkması olağan sayılmalıdır.
HASTALIK VE
BOZUKLUKLAR
Bugün alkolizmden başka birçok
fiziksel sorunun daha Korsakoff sendromunun nedenlerinden olduğu
bilinmektedir. Korsakoff sendromu bozukluktan önceki dönemlerle ilgili
geriye yönelik bir bellek yitimine yol açabilir. Ama sendromun temel ve
tanımlayıcı psikolojik yanı , geleceğe yönelik , yeni olguları
özümseme yeteneğinin yitimidir. Bu bozukluk o kadar ağır , bilinç de o
kadar kısıtlı olabilir ki , bazı hastalar bir anla bir sonraki an
arasında hiçbir bağlantı kuramazlar. Zaman zaman uydurma şeyler
söyleyen hasta , geçmişi ile ilgili olayları gerçeklerden çok
hayallere dayalı bir biçimde , bilinçsizce yeniden düzenleyerek
anlatır; bazen de bellek sorunu olduğunu yadsır. Belirli beyin
iltihabı türleri de benzer bozukluklar yaratır , ama bu durumda bu tür
uydurmaca ya da yadsımalar görülmez.
Bilincin yitimine yol açan fiziksel bir
travma , hasta kendine geldikten sonra günlerce zihin bulanıklığı
yaratabilir. Hasta iyileştiğinde çoğu kez bu dönemle ilgili hiçbir şey
anımsayamaz ve daha önceki olaylarla ilgili geriye yönelik bir bellek
yitimi gösterebilir . Şiddetli sarsılmalara neden olan elektrik akımı
uygulaması biçimindeki elektroşok tedavisi gören psikiyatri hastaları
da bazen , daha sonra anımsamakta güçlük çektikleri bir zihinsel
bulanıklık dönemi geçirirler. Böyle bir dizi tedavi , hastaların
günlük olayları anımsamakta zorluk çekmekten yakınmalarına neden
olabilir. Çoğu durumlarda bu tür sorunlar tedavi bittikten birkaç
hafta sonra ortadan kalkar.
Beyinde belirli bölgelere kan
akışındaki kısa süreli aksamalar , geçici genel bellek yitimine yol
açabilir. Kriz süresince yeni anılar oluşmaz. İyileşme sırasında
azalan ve geriye yalnız kriz dönemi ile ilgili bir boşluk bırakan
geçmişe yönelik bir bellek yitimi söz konusudur. Bellek bozuklukları ,
beyin damarlarının sertleşmesinin ya da bunamanın erken belirtisi de
olabilir
Beyin dokusunda çeşitli nedenlerle
ortaya çıkan hasarın , yerine ve kapsamına bağlı olarak belleği
olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Sarayı denetim altına almak
amacıyla beyinin şakak loblarının bir bölümünün ameliyatla alınması ,
bellek sorunlarına yol açabilir. Yalnız baskın şakak lobunun ameliyat
edilmesi söz konusu olduğunda , hasta yeni sözel bilgi öğreniminde üç
yıl kadar sorunlarla karşılaşabilir. İki lobun da ameliyet edildiği
ender durumlarda ise ( beyin iltihabı sonrası bellek yitimine benzer )
ağır bir bellek bozukluğu ortaya çıkar.
Ağır ve çok özgül bellek yitimi
belirtileri ise çoğunlukla talamus ve şakak lobunun belirli bölgeleri
(örn. hipokampus ) gibi beyin yapılarındaki hasardan kaynaklanır.
Yeni deneyimi belleğe işleme ( ve belkide eski anıları canlandırma )
yeteneği , beyin kabuğunun şakak bölgesi ile talamus ve hipotalamusun
sınırlı bölgelerini içeren belirgin bir sinirsel sisteme bağlı
görünmekle birlikte , belleğin nöroanatomisi konusundaki bilgler , çok
farklı görüşlere yol açacak kadar eksiktir.
BELLEĞİN PSİKOLOJİK
ÖZELLİKLERİ
Bazı bellek yitimi biçimleri , beyinde
belirlenmiş hasar ya da hastalıktan kaynaklanan türlerden oldukça
farklıdır. Bunlar , görünürde normal kişilerde hipnoz yoluyla
yaratılabilen bellek yitimi ile , genellikle histeri adıyla anılan ve
şiddetli uyumsuzluk ya da gerilime tepki olarak kendiliğinden ortaya
çıkan bellek yitimleridir. Bu tür bellek yitimleri tümüyle geçicidir
ve psikolojik olgularla açıklanabilir. Ama bunlarda bazen organik
etkenler de rol oynayabilir. Organik ve psikolojik kökenli bellek
yitimleri arasındaki ayırımın sanıldığı kadar kesin olmadığı da
zamanla ortaya çıkabilir.
Hipnoz olayları incelendiğinde ,
kendinden geçme (trans) durumunun yetersiz bir biçimde anımsandığı ve
hipnozcunun bir telkininin ( istendiğinde bir ikinci telkinle
canlandırmak koşulu ile ) belleği daha yeterli biçimde
engelleyebildiği görülür. Bazı histerik bellek yitimi türleri , hipnoz
durumunda yapılan bir telkinle iyileştirilebilir. Organik kökenli
bellek yitimlerinden farklı olarak histerik bellek yitimleri , özgül
ve duygusal açıdan önemli anı kümeleri ile ilgli gözükmektedir ve
hastanın güdülerinden kalkarak etkili bir biçimde açıklanabilir.
Kişinin kimliğini unutup saatlerce ,
günlerce , hatta haftalarca evinden ya da iş yerinden evinden veya
işyerinden uzaklaştığı füg durumu , hem psikolojik , hem de organik
modeller aracılığı ile açıklanabilir.
Belleğin çarpıtılması olgusu (
paramnezi ) bilinçsizce yapılan uydurmaların yanı sıra geriye yönelik
çarpıtmaları da içerir. Anıların bilinçli bir biçimde süslenmesi ,
yeni bir olayın daha önce yaşanmış olduğuna ilişkin gizemli bir duygu
olan déja vu ve daha önceki bir deneyimi gerçeklere aykırı bir biçimde
tanımama durumu olan jamais vu gibi olgular da belleğin psikolojik
özellikleri arasında sayılabilir.
Olağan üstü
yüksek bellek kapasitesi ( hipermnezi ) olaylarına zaman zaman
rastlanmakla birlikte , bu olgunun anatomik ya da fizyolojik temeli
konusunda çok az bilgi vardır. Olağan üstü anımsama gücünün hipnoz
yolu ile gerçekleştirilebileceği görüşüne 19. yy tıp literatüründe
rastlanmakla birlikte , yeni bulgular , daha önce ezberlenmiş
malzemenin hipnoz altında daha iyi anımsandığını doğrulamaktadır.
Bellek hafıza olarak da bilinir, insanın
geçmiş deneyim ve bilgilerizihinde tutma ve anımsama yetisi.
Anımsama ve karşıtı olan unutma, normal olarak uyum sağlayıcı
işlevlerdir. Anımsama olmaksızın öğrenme, düşünme ve usa vurmak
olanaksızdır. Öte yandan, unutmanın da birçok işlevi vardır. Anıların
zamanla zayıflama eğilimine dayanan bir zaman kavramı oluşturma,
eskiden öğrenilenlerin yitimi ya da bastırımı sonucu yeni
öğrenilenlere uyum sağlama ve üzücü anıların yarattığı bunaltıdan
kurtulma bunlar arasında sayılabilir.
BELLEĞİN DOĞASI
Çağdaş dönemde psikologlar, anımsama
konusundaki kritik sorunların, genellikle olay ve deneyimlerin eski
biçimleriyle ya da bunlara eşdeğer tutulan işaret ve simgeler
aracılığıtla zihinde sakklamasını sağlayan fizyolojik mekanizmalarla
ilgili olduğunu varsaymışlardır. Bu nedenle bellek, genellikle eski
olayı aslına uygun biçimde üretebildiği ölçüde yetkin sayılır.
Araştırmacılar çoğunlukla, merkez sinir sistemi olan bir canlının
davranışını etkileyen herhangi bir şeyin onda ya da vir dizi iz
bıraktığı görüşündedirler. Bu izlerin uyarılmasıyla oluşumlarına olay
ya da deneyimler kuramsal olarak anımsanabilir. Anımsamayı inceleyen
deneysel psikoloji izlerin sürekliliği ve bu sürenin uzunluğu için
gerekli ve yeterli koşulları belirleyebilecek yöntemleri ortaya
çıkarmaya çalışmaktadır.
BELLEKTE TUTMANIN ÖLÇÜMÜ
Eski bilgileri anımsama ve daha önce
karşılşılmış bir şeyi tanıma yeteneği, bellekte tutmanın iki
göstergesidir. Basit bir bellek testinde deneğe öğrenmesi için bir
liste verilir ve daha bu listeden anımsadığı maddeleri listedehi
sırayla ya da o sıradan bağımsız olarak belirtmesi istenir. Tanıma
testlerinde ise denekten, yeni bir listedeki maddelerden daha önce
incelediği listeden bunları seçmeisi istenir. Denek, önceden
belirlenmiş sayıda maddeyi anımsadığı ya da tanıdığı zaman listeyi
öğrenmiş sayılır. Bu durunda, bellekte tutma oranıyla, daha sonra
yapılan bir sınama testinde anımsanan miktar arasındaki fark, iki test
arasındaki süre içindeki unutma hızını belirler. Bellekte tutmanın
üçüncü bir göstergesi de, bir kez yapılmış bir işi sonradan daha çabuk
yapabilmektir. "Yeniden öğrenme" adı verilen bazı testler bellekte
tutmayı, deneklerin daha önce öğrenmiş oldukları bir işlemin yeniden
yapmamalarındaki randıman artışının bir işlevi olarak ölçer.Anımsama,
tanıma ve yeniden öğrenme testlerinin sonucunda ortaya çıkan bellekte
tutma oraları değişir.Örneğin, altı aylık bir aradan sonra belirli bir
işle ilgili hiçbir şey anımsamayan denek, daha önce öğrendiği bu işi,
ilk kez öğrenenlere göre istatistiksel açıdan anlamlı bir ölçüde daha
hızlı yapabilir.
BELLEKTE TUTMANIN ZAMANA BAĞLI YANI
Bazı araştırıcılar bilgiyi yalnızca
birkaç saniye tutabilen, kapasitesi çok sınırlı, kısa süreli bir
bellek ile kapasitesi ve bilgiyi tutma yeteneği görece sınırsız, uzun
süreli bellekten oluşan iki sistemli kuramlar geliştirmişlerdir.
Normal koşullarda insanlarda kısa süreli bellek işlevi, yaklaşık yei
ayrı birimle (örn. rasgele seçilmiş yedi harf ya da yedi olağan söxcük)
sınılanmıştır. insan telefon rehberinden bir telefon numarası öğrenip,
daha çevirirken unutabilir. Bilginin uzun süreli belleğe
yerleşmesinin tenileme ve kodlama gibi süreçlerle gerçekleşir gibi
görünmesi, kısa süreli bellekte tutmanın, bilgi girişiyle daha kalıcı
bellek arasında aracılık yaptığı izlenimi vermektedir.
Başka araştırmacılar ise, gözlenen
kapasite ve bellekte tutma farklarını değerlendirirken, kısa ve uzun
süreli bellek mekanizmaları arasında ayrım yapmazlar. Bu kuramcılar
tek bir belleğe işleme sistemi ileri sürerek, kıa süreli bellrk
olgusunu düşük öğrenme düzeyine bağlarlar.
Kuramcılar arasındaki bu tartışmayla
ilgili başka bulgular, beyinlerinde belirli bir hasarlanma olmadığı
bilinen insanlarla yapılan deneylerden kaynaklanmaktadır. bir
listedeki sözcüklerin teker teker incelenmesinden hemen sonraki
anımsamada, en kolay anımsanan sözcükler listenin başında (öncellik
etkisi), daha zor anımsananlar listenin sonunda (sonsallık etkisi) ve
en zor anımsananlar ise listenin ortasındadır. Anımsama listedeki son
sözcüğün sunulmasından hemen sonra başlatılırsa bu olgu tutarlı bir
biçimde görülür. Ama denek kısa bir süre meşgul edilerek, listeyi
belleğindeyinelemesi önlenirse, sonsallık etkisi hemen tümüyle ortadan
kalkabilir; liste sonundaki sözcükler ortadakilerden daha kolay
anımsanmaz. Öncellik etkisi temelde kalıcıyken, onbeş saniye gibi kısa
bir süre, sonsallık etkisinin tümüyle ortatdan kalkmasına yetebilir.
Bazı kuramcılar, sonsallık etkisinin ayrı, kısa süreli bir bellek
siteminden kaynaklandığını, öncellik etkisinin ise uzun süreli
sistemin ürünü olduğunu savunmuştur. Buna karşılık, aynı bulgular tek
bir bellek sistemiyle de açıklanabilir. Gene de, görece kalıcı anıların
belleğe işlenmesi süreçlerinin anlaşılmasına katkıları nedeniyle, çok
sistemli kuramlara duyulan ilgi artmaktadır.
KODLAMA
Belleğin fizyolojik ve davranışsal
temelleri üzerine yapılan araştırmalar, bilgiyi kodlama (belleğe
işlenebilir bir duruma dönüştürme), kodu çözme ve anımsama (anıyı
belleğe çağırma) mekanizmalarını açıklamaya çalışmıştır.
Araştırmaların bir bölümü, sinir sisteminde bir bellek izi
oluşturalecek nörokimyasal kodun tanımlanmasına yöneliktir.
Kodlama mekanizmalarının incelenmesinde
yaygın olarak başvurulan bir araştırma yöntemmi, sözvüklerin
niteliklerinin değerlendirilmesine dayalıdır. Belirli özellikleriyle
birbirleriyle ilintili (örn. işlev, yapı, dilbilgisi ya da ses
açısından benzer) sözcükler, bir arada ve birbirini izleyen listelerde
sunulur. Eğer ortak öellik önemliyse, kurasal olarak yewni bir
özellik ekleninceye değin anımsama performansında bir düşme olacaktır.
Performans yeni özelliğin eklenmesiyle düzelmezse, ilk kullanılan
ortak özelliğin, kodlama sürecinde önemli olmadığı varsayılır.
Bellek izlerinin tümünün, her biri
kod çözme ve anımsamaya ip ucu sağlayabilecek niteliklerin
kümelenmesiyle (örn. "kedİ","siyam","mavi göz") oluşturduğu düşünülür.
Anımsama olasılığı, öğrenme sırasındaki koşulların yeniden
yaratılabilmesi ölçüsünde artar. Bilgi kodlama herhangi bir nitelik ya
da çağrışıman yararlanılabilir, ama içlerinden bazısı daha çok
kullanılır. Örneğin hayvan, sebze ya da maden gibi kategorilerin
kullanılma olasılığı, dilbilgisi sınıflandırmalarınınkinden daha
yüksektir. Tanıma testlerinde yapılan yanlışlar, çoğu kez deneklerin
kendilerine sunulan bilgiyi nasıl kodlamış olabileceklerine ışık
tutar. Örneğin listede "çam" sözcüğü gösterilen bir denek, tanıma
testinde yanlış olarak "çan" sözcüğünü seçerse, fonetik bir kodlama
yaptığı düşünülür.
Bir ad ya da sözcüğün "dilin ucunda"
olması gibi yaygın bir deneyimin, özgül algısal niteliklere bağlı
olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, bir sözcüğün dilinin ucunda
olduğunu söyleyen kişiler, sözcüğün ilk harfiyle hece sayısının basit
tahminden beklenmeyecek doğrulukla belirleyebilmektedirler.
Anıların belleğe ne zaman
işlendiklerinin ve ne sıklıklsa bellekte yeniden canlandırıldıklarına
ilişkin bilginin de kodlandığını gösteren bulgular vardır. Ayrıca,
araştırmalar unutma hızının değişik nitelikler için farklı olduğunu
göstermiştir. Örneğin işitsel niteliklerin ağır bastığı anıların, bu
niteliğin önemsiz olduğu anılardan çabuk unutulduğu görülür.
UNUTMA
Geçmiş deneyimlere ilişkin anılar günlerce
yada aylarca canlandırılmazsa, bellek bunları unutma eğilimi gösterir;
unutmaya ilişkin her kuram bu temel gözlemi dikkate almak
zorundadır.Ayrıca,değişik bilgi türleri için farklı unutma hızlarının
varlığı da, göz önünde bulundurulması gereken ikincil olgular
arasındadır.
Zaman aşımı ile birlikte belleğin fizyolojik
temelinin de değişme eğilimi gösterdiği ileri sürülmüştür. Sinirsel
izin (beğindeki bellek izi ) kullanılmama sonucu giderek bozunduğu
yada açıklığını yitirdiği düşünülmektedir. Böyle bir kuram mantıklı
görünürse de, bu aşamada bırakılırsa, unutmaya ilişkin davranış
bulgularını sinir sistemi düzeyinde yeniden belirtmenin ötesine
geçmez. Belleğin bozunumunu yada zayıflamasını yalnızca zaman
aşımına bağlamak olanaklı görünmemektedir; bunun temelinde yatan
fiziksel sürecin de açıklanması gerekir. Belleğin nörokimyasal temeli
daha açık bir biçimde betimlenmediği sürece, bozunum yoluyla unuymaya
ilişkin kuramlar da gelişmeye açık olacaktır.
Davranış düzeyindeki unutma kuramlarından
önde gelen biri, geriye ve ileriye yönelik ketleme diye adlandırılan
bozucu etki (karışım ) oldusuna dayalıdır. Geriye yönelik ketlemede,
yeni öğrenilenler eskiden öğrenilmiş olanlar üzerinde bozucu etki
yapar ; ileriye yönelik ketlemede ise eski anılar yenilerin bellekte
tutulmasına karışır. Her iki olgu da öğrenme biçimlerinin
incelenmesinde genel bir önem taşımakla birlikte , insanlarla yapılan
araştırmaların çoğunda sözel öğrenme ele alınmıştır. Örneğin denekler
iki ayrı sözel listeyi ard arda öğrenirler. İkinci gün bazılarından
birinci , bazılarından da ikinci listeyi anımsamaları istenir. Yalnız
bir listedekileri öğrenen bir üçüncü gruptakilerden de (kontrol grubu )
bir sonra bu listeyi anımsamaları istenir. İki liste öğrenenlerin
hemen hemen hepsi, tek liste öğrenenlerden daha az madde animsarlar.
Kontrol grubundakilerin, iki listeyi öğrenip ilkini anımsayanlara göre
başarı oranı geriye yönelik ketlemenin
ölçüsüdür. Kontrol grubundakilerin , iki listeyi öğrenip ikinci
listeyi anımsayanlara göre başarı oranı ise ileriye yönelik ketlemenin
ölçüsüdür.
Unutmanın açıklanmasında bozucu etki
kuramı , davranışa ilşkin bulgularla desteklenmekle birlikte ,
sorunları vardır. Geçmişte öğrenilenlerle çelişkili yeni şeylerin
öğrenilmesinden sonra bu kuramın ön gördüğü unutmanın gözlenmemesi ,
özellikle psikopatolojik olaylarda görülen oldukça seçmeci unutma
olaylarının bu kuramla açıklanmaması ve benzer sorunlar ,
araştırmacıları bu konuda yeni bir kuram arayışına yöneltmiştir. Kısa
ve uzun süreli bellek arasındaki farkı vurgulayıp bilginin edinilmesine
ilişkin denetim süreçlerine ağırlık veren yorumlar , potansiyel olarak
bozucu etki kuramından daha geniş kapsamlıdır ; bu kurama destek
sağlıyan davranış bulgularını da açıklayabilir.
UNUTMA HIZI İLE
BAĞINTILI ETKENLER
Unutma hızını etkileyen koşullar yoğun
araştırmalara konu olmuşsa da tam bir açıklığa kavuşmamıştır. Unutma
hızı ile bağıntılı etkenlerin başında öğrenme düzeyi gelir. Öğrenme
düzeyi de yapılan alıştırmanın ( yinelemenin ) miktarı ile doğru
orantılıdır : Öğrenme düzeyi yükseldikçe unutma hızı yavaşlar.
Unutmaya direnmenin tartışmasız bir yoşu varsa bu, ilk öğrenme
düzeyini yüksek tutmaktır; öğrenme dönemlerinin bir araya kümelenmesi
durumunda sonouç daha da olumlu olmaktadır. Belirli aralıklarla yavaş
yavaş gerçekleştirilen öğrenmeden sonraki unutma , aynı bilgiyi kısa
bir dönemde yoğun olarak öğrenmeden sonraki unutmaya göre daha
yavaştır. Aralıklarla öğrenme yerine sınavdan hemen önce yoğun bir
öğrenmenin kısa bir süre için başarıya olanak tanıdığı , ama
öğrenilenlerin uzun süreli bellekte kalması açısından olumsuz sonuç
verdiği laboratuvar deneyleriyle de gösterilmiştir.
BELLEĞE YARDIMCI
SİSTEMLER
Bellek işlevine destek olmak amacıyla
yeni bilgiler eski anılara kodlanır. Bu amaçla kodlandırıldıklarında ,
kodlama yöntemlerine anımsama yöntemleri ya da teknikleri adı
verilir. Sözcüklerin bir tekerleme içinde öğrenilmesi , ezberlenecek
sayının , daha iyi anımsanmasını sağlayacak biçimde anlamlı
parçalara bölünmesi ya da öğrenilecek şeyler arasında imgesel bağlantı
kurulması gibi işlemler öğrenmeyi güçlendirip unutmayı yavaşlatacak
yöntemlerdendir. Bu yöntemlerin yaraları tartışmalı olmakla birlikte ,
sonuçta unutma hızının azaldığına ilişkin bulgular daha ağır
basmaktadır.
Öğrenme hızı üzerindeki etkanler ,
unutmayı etkieyenlerden ayrı tutulmalıdır. Değişik bilginin ( örn.
anlamlı ya da anlamsız sözcükler ) öğrenilme hızları farklı olmakla
birlikte , aynı düzeyde öğrenilmiş şeylerin unutulma hızlarında fark
görülmez. Genelde , öğrenme hızında çok büyük farklara yol açabilecek
etkenler , unutma hızını hemen hemen hiç etkilemez. (Bazı aykırı
bulgulara karşın anımsama yöntemleri bu kuralı bozabilir. )
KİŞİSEL FARKLILIKLAR
Deneysel bulgular , unutma hızı
konusunda insanlar arasında doğal farklılıklar olduğuna ilişkin yaygın
kanı ile çelişmektedir. Bu sezgisel kanının , kişiler arasındaki
kesin ve büyük öğrenme farlılıklarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır
; bazı insanlar başkalarından çok daha farklı öğrenebilirler.
Böylelikle , insanların aynı süre ya da aynı sayıda deneme ile elde
ettikleri öğrenme düzeyleri arasında çok büyük farklar olabilir. Bu
durumda , yalnızca ne derece iyi öğrendiklerine bakılarak, insanlar
arasındaki unutma farkları kestirilebilir. Bu da , öğrenme
yeteneklerine ilişkin denetlenmemiş farklar nedeniyle , kişilerin
unutma hızları konusundaki gelişi güzel değerlendirmelerin yersiz
olabileceğini güçlü bir biçimde gösterir.
BELLEK ANORMALLİKLERİ
Çok eski dönemlerden beri bilinen
bellek bozuklukları ilk tıp yapıtlarının çoğunda konu edinmiştir. Ama
bozuklukların incelenmesi ya da beyindeki aksamalarla açıklanmaya
çalışılması , tıp biliminin geliştiği 19. yy sonlarına rastlar.
Bellek bozukluklarının incelenmesindeki üç öncü , bu konunun , çeşitli
bilim dallarını ilgilendiren doğasını gösterir ; Fransız psikolog
Théodule Armand Ribot , Rus psikiyatri uzmanı Sergey Sergeyeviç
Korsakoff ve Fransız nöroloji uzmanı Pierre Sanet.
Bu öncülerin ortak katkıları şöyle
özetlenebilir : Bellek yitimi (amnezi ) beyinin işleyişine bağlı
olmakla birlikte , organik hasardan bağımsız olarak ortaya çıkabilir
(örn. histeriklerde ) ve bu olgunun bir bunama ile ( usa vurma
yeteneğinin yitimi ) ilgili olması gerekmez. Sigmund Freud'un da daha
sonra gösterdiği gibi , bellek yitimi gerçekte duygusal bunaltıdan da
kaynaklanabilir.
Beyin işlevlerindeki aksamanın en sık
rastlanan belirtilerinden biri olan bellek bozuklukları (bir sara
nöbetinden sonra olduğu gibi ) geçici ya da ( ciddi bir kafa
travmasından sonra olduğu gibi ) kalıcı olabilir. Belleğine yeni
bilgiler işleme yeteneğinde bir bozukluk bulunan kişide geleceğe
yönelik bellek yitimi var demektir. Eski sanılarla ilgili abartılmış
bir bellek yitimi ise geçmişe yönelik bellek yitimi ise geçmişe yönelik
bellek yitimi diye adlandırılır. Bu iki bellek bozukluğu bir arada
görülebilir , ama aralarında zorunlu bir bağ yoktur. En ağır bellek
yitimlerinde bile anlık (kısa süreli ) bellek aksamaz.; bu olgu bilim
adamlarının , yeni bilgilerin başlangıçta belleğe işlenip bir tepkiye
olanak sağlayacak kadar uzun bir süre anlaşılabildiğini
düşünmelerine neden olmuştur. Dolayısıyla kısa ve uzun süreli belleğe
işleme sistemlerini birbirinden ayıran birçok psikolog , bellek
sorunlarının bilginin bir sistemden ötekine geçişinde yattığını
düşünmektedir.
Bu öneri , belirli kısıtlamaların
ışığında değerlendirilmelidir. Korsakoff sendromlu ( usa vurma ya da
yargı yeteneği aynı kalmak koşulu ile , ileriye yönelik bellek yitimi
bulunan ) hastalar , yeni sözel bilginin zor anımsandığı durumlarda
bile el becerileri öğrenebilirler. Yattığı hastanenin adını
anımsayamayan , ama bir tahminde bulunması istendiğinde bir listeden
doğru yanıtı bulabilen hasta örneğinde olduğu gibi , gizli öğrenme bir
ölçüde olanaklıdır. Bu durumda sorunun belleğe işlenmiş bir şeyin
ortaya çıkmasını engelleyen seçmeci bir yetersizlikten kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. İstençli bir anımsamanın sonuçsuz kaldığı bu gibi
durumlarda , bir tanıma işlemi başarılı olabilir. Son olarak, gerek
normal , gerek anormal bellek insanı o anda güdümlendiren ilgi ve
amaçlardan güçlü bir biçimde etkilenmektedir. Hasar ya da hastalık
nedeniyle ilgi ve amaçların değişmesi sonucunda bir bellek yitiminin
ortaya çıkması olağan sayılmalıdır.
HASTALIK VE
BOZUKLUKLAR
Bugün alkolizmden başka birçok
fiziksel sorunun daha Korsakoff sendromunun nedenlerinden olduğu
bilinmektedir. Korsakoff sendromu bozukluktan önceki dönemlerle ilgili
geriye yönelik bir bellek yitimine yol açabilir. Ama sendromun temel ve
tanımlayıcı psikolojik yanı , geleceğe yönelik , yeni olguları
özümseme yeteneğinin yitimidir. Bu bozukluk o kadar ağır , bilinç de o
kadar kısıtlı olabilir ki , bazı hastalar bir anla bir sonraki an
arasında hiçbir bağlantı kuramazlar. Zaman zaman uydurma şeyler
söyleyen hasta , geçmişi ile ilgili olayları gerçeklerden çok
hayallere dayalı bir biçimde , bilinçsizce yeniden düzenleyerek
anlatır; bazen de bellek sorunu olduğunu yadsır. Belirli beyin
iltihabı türleri de benzer bozukluklar yaratır , ama bu durumda bu tür
uydurmaca ya da yadsımalar görülmez.
Bilincin yitimine yol açan fiziksel bir
travma , hasta kendine geldikten sonra günlerce zihin bulanıklığı
yaratabilir. Hasta iyileştiğinde çoğu kez bu dönemle ilgili hiçbir şey
anımsayamaz ve daha önceki olaylarla ilgili geriye yönelik bir bellek
yitimi gösterebilir . Şiddetli sarsılmalara neden olan elektrik akımı
uygulaması biçimindeki elektroşok tedavisi gören psikiyatri hastaları
da bazen , daha sonra anımsamakta güçlük çektikleri bir zihinsel
bulanıklık dönemi geçirirler. Böyle bir dizi tedavi , hastaların
günlük olayları anımsamakta zorluk çekmekten yakınmalarına neden
olabilir. Çoğu durumlarda bu tür sorunlar tedavi bittikten birkaç
hafta sonra ortadan kalkar.
Beyinde belirli bölgelere kan
akışındaki kısa süreli aksamalar , geçici genel bellek yitimine yol
açabilir. Kriz süresince yeni anılar oluşmaz. İyileşme sırasında
azalan ve geriye yalnız kriz dönemi ile ilgili bir boşluk bırakan
geçmişe yönelik bir bellek yitimi söz konusudur. Bellek bozuklukları ,
beyin damarlarının sertleşmesinin ya da bunamanın erken belirtisi de
olabilir
Beyin dokusunda çeşitli nedenlerle
ortaya çıkan hasarın , yerine ve kapsamına bağlı olarak belleği
olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Sarayı denetim altına almak
amacıyla beyinin şakak loblarının bir bölümünün ameliyatla alınması ,
bellek sorunlarına yol açabilir. Yalnız baskın şakak lobunun ameliyat
edilmesi söz konusu olduğunda , hasta yeni sözel bilgi öğreniminde üç
yıl kadar sorunlarla karşılaşabilir. İki lobun da ameliyet edildiği
ender durumlarda ise ( beyin iltihabı sonrası bellek yitimine benzer )
ağır bir bellek bozukluğu ortaya çıkar.
Ağır ve çok özgül bellek yitimi
belirtileri ise çoğunlukla talamus ve şakak lobunun belirli bölgeleri
(örn. hipokampus ) gibi beyin yapılarındaki hasardan kaynaklanır.
Yeni deneyimi belleğe işleme ( ve belkide eski anıları canlandırma )
yeteneği , beyin kabuğunun şakak bölgesi ile talamus ve hipotalamusun
sınırlı bölgelerini içeren belirgin bir sinirsel sisteme bağlı
görünmekle birlikte , belleğin nöroanatomisi konusundaki bilgler , çok
farklı görüşlere yol açacak kadar eksiktir.
BELLEĞİN PSİKOLOJİK
ÖZELLİKLERİ
Bazı bellek yitimi biçimleri , beyinde
belirlenmiş hasar ya da hastalıktan kaynaklanan türlerden oldukça
farklıdır. Bunlar , görünürde normal kişilerde hipnoz yoluyla
yaratılabilen bellek yitimi ile , genellikle histeri adıyla anılan ve
şiddetli uyumsuzluk ya da gerilime tepki olarak kendiliğinden ortaya
çıkan bellek yitimleridir. Bu tür bellek yitimleri tümüyle geçicidir
ve psikolojik olgularla açıklanabilir. Ama bunlarda bazen organik
etkenler de rol oynayabilir. Organik ve psikolojik kökenli bellek
yitimleri arasındaki ayırımın sanıldığı kadar kesin olmadığı da
zamanla ortaya çıkabilir.
Hipnoz olayları incelendiğinde ,
kendinden geçme (trans) durumunun yetersiz bir biçimde anımsandığı ve
hipnozcunun bir telkininin ( istendiğinde bir ikinci telkinle
canlandırmak koşulu ile ) belleği daha yeterli biçimde
engelleyebildiği görülür. Bazı histerik bellek yitimi türleri , hipnoz
durumunda yapılan bir telkinle iyileştirilebilir. Organik kökenli
bellek yitimlerinden farklı olarak histerik bellek yitimleri , özgül
ve duygusal açıdan önemli anı kümeleri ile ilgli gözükmektedir ve
hastanın güdülerinden kalkarak etkili bir biçimde açıklanabilir.
Kişinin kimliğini unutup saatlerce ,
günlerce , hatta haftalarca evinden ya da iş yerinden evinden veya
işyerinden uzaklaştığı füg durumu , hem psikolojik , hem de organik
modeller aracılığı ile açıklanabilir.
Belleğin çarpıtılması olgusu (
paramnezi ) bilinçsizce yapılan uydurmaların yanı sıra geriye yönelik
çarpıtmaları da içerir. Anıların bilinçli bir biçimde süslenmesi ,
yeni bir olayın daha önce yaşanmış olduğuna ilişkin gizemli bir duygu
olan déja vu ve daha önceki bir deneyimi gerçeklere aykırı bir biçimde
tanımama durumu olan jamais vu gibi olgular da belleğin psikolojik
özellikleri arasında sayılabilir.
Olağan üstü
yüksek bellek kapasitesi ( hipermnezi ) olaylarına zaman zaman
rastlanmakla birlikte , bu olgunun anatomik ya da fizyolojik temeli
konusunda çok az bilgi vardır. Olağan üstü anımsama gücünün hipnoz
yolu ile gerçekleştirilebileceği görüşüne 19. yy tıp literatüründe
rastlanmakla birlikte , yeni bulgular , daha önce ezberlenmiş
malzemenin hipnoz altında daha iyi anımsandığını doğrulamaktadır.